Hollywood starlarının caz sevgisi?

Hollywood starlarının caz sevgisi?

 

Müzisyen eşleşmeleri

 

Sıradışı bir caz festivali

 

Önümüzdeki günler Rotterdam`da inJazz isimli farklı bir festival gerçekleşecek. Bu festivalin kapsamı alışıldık caz festivallerinin ötesinde fikirlere sahip. Tamam, caz konserleri var elbet, onlarsız olmaz ama daha ziyade bir tür arama konferansları gibi fikir tartışmalarının, görüş paylaşımlarının yapıldığı üç günlük bir ortam oluşturmaları önemli. Bu toplantıları üç gün içinde yoğun olarak yapıyorlar ve Avrupanın hatta dünyanın her yerinden katılım oluyor, dolayısıyla, uluslararası özelliği, dünya caz müziğine yönelik mesajları ve sonuçları dikkat çekiyor. Benim en ilgimi çeken başlıklar "Müzisyen Eşleşmeleri" dedikleri müzisyenlerin, yöneticilerin, müzik firması sahiplerinin, medya profesyonellerinin, gazetecelerin ve festival organizatörlerinin resimdeki gibi buluşarak birbirleriyle temas kurmaları. Diğer başlıklar da "Toplumsal Cinsiyet ve Caz" ile "The Festival Challenge" isimli başlıklar. İkincisi, bir caz festivali gerçekleştirmenin inişli çıkışlı maceralı yollarının konuşulup tartışıldığı oturum. İlki ise kültürel dünyada kadın erkek eşitliğinde son durum ne? Hala geçilmesi gereken engeller neler? gibi konular. Unutmadan, bir başlık daha var, o da, bir müzisyen nasıl ve ne zaman bir müzik firmasına başvurur, kim kime başvurur, başvurulardaki faktörler gibi konular.

 


 

Bir şiir paketi

 

 
 
 

İstanbul da olsaydı

 

İnsan bir müziksever olarak Ketil Bjornstad gibi bir ismin, bir büyük ustanın uzun yıllardır kesintisiz süregiden yaratıcılığına, çalışkanlığına hayret ediyor, imreniyor. ECM firmasıyla uzun soluklu işbirliği içinde olan sanatçı bu firmadan ilk albümü "Water Stories"i 25 yıl önce çıkarmıştı. ECM`in sayfasına girin sanatçının diskografisini görün. Hayatının her santimine, her saniyesine müziğini dövme gibi kazımış bir adamdan bahsediyoruz. Bütün bu övgülerim yeni albümü "Bir Şiir Paketi" için. Şarkıcı Anneli Drecker`ın sesinden, Ketil Bjornstadt`ın piyanosundan ikili Lars Saabye Christensen`in şiirlerini seslendiriyor. Ve şiirlerin her biri Christensen tarafından yıllar boyu yapılan seyahatlerde kalınan otel odalarında yazılmış şiirler! New York, Melbourne, Berlin, Paris, Kopenhag, New Orleans, Krakow, Venedik, Hamburg, Lizbon, Hong kong, yine Paris... Ama İstanbul yok! Keşke İstanbul da olsaydı.

 


 

"Sinek" filminde oynayan adam değil mi bu?

 

 

Evet o, ta kendisi

 

Adamın resmini görüyorum, yaa diyorum, bu adam "Sinek" filminde oynayan adam değil mi diyorum, ismini okuyorum ama ona benzeyen bir caz müzisyeni sanmaya devam ediyorum. Evet, ta kendisi, "Sinek" filminde oynayan adam, bir dönem ünlü bir oyuncuydu hâlâ öyle mi bilmiyorum ama bir caz albümü yapacakmış. Hatta, benim okuduğum magazin sitesi de benzer şekilde soruyor, yaa diyor, bu adam caz mı çalıyormuş? Meğer otuz yıldır caz tutkunuymuş. Mildred Snitzer isimli orkestrada yıllardır çalıyormuş. Geçen sene Gregory Porter ile bir konserde görülmüş. Gördüğüm bir fotoğrafta yanında gitar vardı, ben de gitar çalıyor sandım ama meğer piyano çalıyormuş. İlk albümünü de iki yıl sonra çıkaracakmış. Ben "Sinek" filmindeki rolde kalmışım ama üzerine kaç film geçirdi bilmiyorum, habere göre en son Jurassic Park`ta rol aldığı yazıyordu, bir de bir uzaylı filminde. O filmleri izlemedim ama albümünü merak eder dinlerim, umarım iyi bir şey çıkar.

 


 

Fred Hersch`ün hazine önerisi

 

 

Bu tarz pozları kimden hatırlıyoruz?

 

Bizim ülkede fazla tanınan bir isim olmadığının farkındayım ama bu yaz 25. İstanbul Caz Festivali`nde Türkiye`ye ilk kez izleyeceğimiz önemli bir sanatçı geliyor; Fred Hersch. Çok iyi bir isimdir. Kesinlikle kaçırmamanızı öneririm, ilk kez geliyor olması ayrıca önemli. Sağlığından dolayı bir ara herkesin ümidini kestiği sanatçı yeniden hayata dönmeyi başardı ve hakkında caz basınında çıkan haberlerin sayısı da arttı. Son okuduğum haber Hersch`ün en sevdiği albümlerin listesini yapmıştı, kendi de öneriyor aynı zamanda. "Mingus Mingus Mingus", Rollins`in "Live at the Village Vanguard", Ornette Coleman`ın "Tomorrow is the Question", Earl Hines`ın "Fifty-Seven Varieties", Duke`ün "Uptown", Ahmad Jamal`in "Live at the Pershing", Bill Evans`ın "The Village Vanguard Sessions", Keith Jarrett`ın "Facing You", Gismonti`nin "Alma" ve Coltrane`in "A Love Supreme".Valla, size bir şey söyliyim mi, cazın düsturu gibi albümler. Kim bu albümlere hayır der ki... Bu arada, otobiyografik kitabı "Good Things Happen Slowly"i meraklısı okusun derim.

 


 

Funkın dibi adamım!

 

 

Marcus şaşırtmıyor

 

Memleket seçim derdine düşmüşken kimin dikkatini çekti bilmiyorum ama Türkiye`nin en sevdiği caz müzisyenlerinden Marcus Miller yeni albümü "Laid Back"i yayınladı. Her ne kadar kendimi onun büyük hayranı saymasam da basta yaptıkları az değil. Ama ben mesela Victor Wooten`ı daha severim, ikisinin tekniği farklı. Wooten daha virtüöz, Miller`ın saydokelik vuruşları ise sersem edici etkiye sahip. Albümde Selah Sue`nun sesinden "Que Sera Sera" çok iyi. Miller esasen hep smooth funky caz çalıyor. Bu albümde Jonathan Butler, Kirk Whalum, Take 6 gibi isimlerin olması bunu bir yerde izah ediyor zaten. Başta küçük dev adam Alex Han kadro hep iyi. Ona şüphe yok. Bildik slapleri, kurumlaşmış tekniği, enerjiyi bas ve iğneleyici ritmlerle yayması, şık konukları, soul ve hip hop`la ortak groove havuzu, tadında romantizm, gospel dokunuşlar, falan, filan derken tam başlıktaki gibi, müzik funkın dibi adamım.

 


 

Gençlerin enerjisini emen bir usta

 

 

Gençler zımba gibi

 

Geride kalan elli yıl boyunca cazda geçirmediği aşama kalmamış bir bas ustası Stanley Clarke kendi ayarında ve kariyerindeki caz ustalarının sık yaptığı bir işe soyundu ve genç müzisyenlerin müziğini kucakladı, onları yanına aldı, yeni, taze, farklı, modern bir işe imza attı. "The Message" aslında henüz yayınlanmadı, haziran sonu çıkacak ama singlelar göründü. Clarke, bu yeni vizyon için fusion, funk, breakbeats, rap, beatboxer Doug E. Fresh ve trompetçi Mark Isham üzerine elektrik basıyla oldukça kaslı yorumlar yapıyor. Müziklerin çoğunu Avrupa turnesinde Belçika`da kaydetmişler. Ben albümden özellikle "Alternative Facts" isimli çalışmayı beğendim. Beğendim ne kelime, bayıldım. Özellikle klavyedeki Cameron Graves`i zaten Kamasi Washington`ın ekibinden biliriz, bu parçada inanılmaz bir adam, dehşetli bir yetenek. Klavyede Ferrari hızı ve mükemmelliği.

 


 

Caz yarışmaları

 

 

Yarışmalar çoğaldı

 

Uluslararası caz basınını takip edenler bilecektir, son yıllarda, özellikle 2010 sonrası başta Amerika olmak üzere caz okullarında artış var. Zaten ismi büyük ve köklü geleneksel okullar vardı, onlara yenileri eklendi ve ayrıca yaz kampları, yaz okulları gibi dönemlik, kısa süreli eğitimler veren yerler de eklendi. Caz dergileri bahar sayılarında bu konuya epey yer ayırıyor, onlar için ilank, caz müzisyenleri için de hocalık üzerinden gelir demek. Görünen o ki Amerika bu konuyu gelir girdisine dönüştürmüş bile. Dünyanın her yerinden öğrenci alıyorlar. Böyle gelişmeler başka şeyleri de tetikliyor. Mesela caz yarışmaları. Eskiden bir elin parmağını geçmeyen caz yarışmaları şimdi kıyamet. Down Beat mesela öğrenci ödülleri vermeye başlamış. Her okul kendi içinde zaten yarışma tertiplerken şimdi bu alan daha da genişledi, hatta, acaba enflasyona mı uğruyor diye düşünülebilir mi acaba? Yarışmaların etkisini ve katkısını gözardı etmemek lazım, özellikle eğitim dönemi içinde ve sonrasında ulusul ve uluslararası yarışmalar adını öne çıkarmak isteyen her genç caz müzisyeni adayının mutlaka içinden geçmesi gereken bir süreç.

 


 

Bir keşif yöntemi olarak "Körleme" testleri

 

 

Yarışmalar çoğaldı

 

Caz yayıncılığının en güzel buluşlarından biridir Blindfold Test ya da bizdeki adıyla Körleme`ler. Sevgili Ülkem Özsezen yıllarca bu işi Jazz Dergisi`nde gayet güzel yaptı. Birini karşına oturtuyorsun ve ona bir müzik dinletip kim olduğunu, ne olduğunu şunu, bunu soruyorsun ve oradan başlayıp giden sohbet çok keyifli oluyor. Bunun bir yanı da benim yıllardır okuduğum bu köşelerde albümler, müzikler, müzisyenler keşfetmek oldu. Ayrıca, başta müzisyenler olmak üzere teste girenlerin bakış açılarını anlamak da güzel oluyor. Soruları bilmek hiç kolay değil. Birkaçını bile bilsen tak omzuna 3 yıldız, öyle zor aslında. Benim son okuduğum çok sevdiğim davulcu Jonathan Blake`in katıldığı testti. On sorunun çoğunu bildi. Bu kadar çok bilen azdır. Onun testinden benim öğrendiğim ise Nate Smith`in "Kinfolk" albümü oldu mesela. Kapağını görmüştüm ama dinlememiştim, özellikle, sorulan "Spinning Down"ı bir dinledim ki, aman ne hoş bir parça. Tavsiye ederim. Diğerlerini biliyordum.

 


 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 04 Haziran 2018, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.