Kendi tasarımlarıyla ideal sese ulaşmaya çalışan ses ve müzik tutkunu bir odyofil; Serdar Öner

Kendi tasarımlarıyla ideal sese ulaşmaya çalışan ses ve müzik tutkunu bir odyofil; Serdar Öner

Merhaba değerli müzikseverler. Bugün farklı bir yazı ile karşınızdayım. Bu aslında bir röportaj. Kendi hoparlör kabini tasarımlarını ve üretimini yaparak en ideal sese ulaşmaya çalışan bir odyofil, ses ve müzik tutkunu sevgili Serdar Öner bugün konuğum. KEF hoparlörlerinin LS60 modelinin lansmanında tanıştığımızda, yaptığı işler hakkında epey sohbet etmiş ve oldukça etkilenmiştik. Aradan uzun bir süre geçti ama Serdar Beyin anlattıkları hep aklımızda kadı. Bu sebeple bir araya gelerek keyifli bir HiFi sohbeti gerçekleştirdik ve bunu sizlerle paylaşmak istedik. Ancak Cazkolik okurları için farklı bir şey olsun dedik ve sohbetin aralarına Serdar Beyin hoparlör testlerinde kullandığı şarkıların seçkilerinden oluşan linkleri ekledik. Çok ilginç ve belki de ilk kez duyduğumuz sanatçı ve şarkılar var. Bu şarkıların özelliklerini Serdar Beyin açıklamalarıyla okurken aynı zamanda dinlemek ve hatta meraklı okuyucularımız için kendi sistem ve hoparlörlerinin testi için kullanmak mümkün olacak. O halde sohbetimize başlayalım.

 

Tamer Tekelioğlu

 


 

 

İyi ve kaliteli ses elde etmek için kendi tasarımlarını üreten bir vizyoner

 

 

Tamer Tekelioğlu: Serdar Bey merhaba. Sizinle ilk tanıştığımız lansmandan bu yana epey vakit geçti ancak o toplantıdaki sohbetimizin tadı hep damağımızda ve aklımızda kaldı. Bu sürede Museic Soundworks markası ile tasarladığınız hoparlör kabinleri ile ilgili bilgiler paylaştınız. Gerçekten etkileyici ürünler ve oldukça farklı, ilginç tasarımlarınız mevcut. Şimdi bu tasarımlar hakkında konuşmadan önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

 

Serdar Öner: Merhaba, öncelikle Cazkolik’te olmaktan çok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Ben 1967 doğumluyum. Mesleğim İşletme Mühendisliği. Profesyonel hayatımda uzun yıllar perakendecilik alanında çalıştım. 1996 yılından sonra internet sektöründe pazarlama yöneticiliği yaptım. 2006 senesine kadar internet sektöründe çalıştıktan sonra bağımsız danışmanlık işleri yapmaya başladım. Yine internet sektöründe farklı şirketlere hizmet verdim. Son yıllarda da biraz melek yatırım ve ona benzer işlerle ilgileniyorum. Danışmanlık işlerimi bile biraz azalttım ve bir sizin de bildiğiniz gibi hoparlör tasarımları ile ilgilenmeye başladım. Hem hobi hem de biraz yarı iş gibi oldu. Epey vakit ayırıyorum, zaten uzun yıllardır benim merakım olan bir konuydu.

 

Altıncı dereceden bant-geçirgen sub woofer konsept çizimi

 

 

Testlerde dinlediği parçaları nasıl seçiyor

 

 

Tamer Tekelioğlu: Hoparlörleri tasarlayıp üretirken bunların hem teorik hem de pratik testlerini yapıyorsunuz. Dolayısıyla bu testler için tercih ettiğiniz özellikli bazı müzikler var. Şimdi dilerseniz okuyucularımız için hemen bir örnek olması açısından ve sohbet daha derinleşmeden ilk müziğimizi paylaşalım. Şarkıyı ve tercih etme sebebinizi, hangi seslerin testi için kullandığınızı kısaca açıklayabilir misiniz?

 

Serdar Öner: Evet, ilk şarkı Arne Domnerus isimli sanatçının High Life isimli bir parçası. Arne Domneus İsveçli bir cazcı. Jazz at the Pawnshop isimli 1977 tarihli bir albümden seçtim bu şarkıyı. Birçok cazsever için referans sayılabilecek bir kayıt. Kayıt özelliği çok iyi ve bir caz kulübü ortamında yapıldığı için akustik olarak oldukça tatmin edici. Hoparlörlerin genel olarak çeşitli enstrümanları nasıl icra ettiğini doğru olarak görebildiğimiz bir parça. Farklı farklı enstrümanlar var, dolayısıyla bu genel anlamda benim en çok bir hoparlör test ederken ilk dinlediğim parçalardan birisidir.

 

 

Tamer Tekelioğlu: Elektronik ile ilginiz nasıl başladı? Plâklar, kasetler, CD’ler, Hi-Fi sistemler ve en önemlisi ses ile aranız nasıldı?

 

Serdar Öner: Elektronikle ilgim lise yıllarında ve üniversite yıllarında başladı. Lise yıllarında elektronik devreler yapmaya başladım. Bizim bulunduğumuz bölgede bir radyo tamircisi vardı onun yönlendirmesiyle elektronik devreler ilgimi çekti. Önce hazır devreleri birleştirerek kendi amplfikatörümü ve radyomu yapmaya başladım. İlerleyen yıllarda bu devam etti. İrili ufaklı devrelerle özellikle amplifikatörler yapıyordum ama tamamen tasarımı değil de, örneğin A sınıfı bir devre bulup onu uyguluyordum. O yıllarda da simülasyon ve bilgisayar teknikleri çok mümkün değildi o sebeple hazır devreleri kullanıyordum. Müzikle ilgim yine bu dönemde, özellikle kendi zevkime ait müziklerin CD’leri başladı. O zamanlar CD’le yaygınlaşmaya başladı ve CD’lere erişmek daha kolaylaştıktan sonra müziğe ilgim daha da artmaya başladı. O arada yine kendi ufak hoparlör kabinlerimi yapmaya başladım. İş hayatımda epey yurt dışına seyahat ediyordum. Türkiye'de bulunmayan bazı hoparlörleri oradan satın alma imkânım vardı. Özellikle Almanya’ya gittiğimde mutlaka hoparlör ve devrelerini alırdım. O zaman bulduğumuz bazı kitaplardaki tasarım ve hesaplamalara göre yapmaya başlamıştım. Benim için aslında bu müzik merakı iç içe geçmiş bir şey. Yani hem müziği dinlemeyi seviyorum hem de hoparlörler ve devreler tasarlamayı. Onun için de cazip olan her tür müziği dinliyorum ama özellikle daha çok caz benim ilgimi çekiyor. Pop müzik ve klasikler de ilgimi çekiyor. Aslında her tür müziği dinlerim çünkü hoparlör tasarımında tüm müzikler test için işin içine giriyor. İşin teknik mühendislik tarafına baktığınızda, aslında işletme mühendisiyim ama daha çok işletme tarafındayım. Gerçi mühendisliğim de fena değildir. Çok sevdiğim Elektrik Mühendisi bir arkadaşım var ve bilemediğim şeyleri de ona soruyor ve öğreniyorum. Bu şekilde yavaş yavaş gelişti bu hobim. Zaten imkanlar da çoğaldı. Dijital platformlardan her türlü müziğe erişebiliyoruz artık.

 

Tamer Tekelioğlu: Sizinle aramızda epey benzerlikler var. Ben de 1967 doğumluyum. Bu arada ben Ankaralıyım ve Ankara’da da Konya sokak diye bir yer vardı, o dönem aradığımız hemen her şeyi rahatlıkla bulabildiğimiz elektronikçiler pasajı olan bir sokak. Lisedeyken gidip oradan hazır devreler alırdım. Örneğin STK 500 amplifikatör devreleri, hoparlörler vs. ama tabii bunları yapar, dinler ve bir süre sonra ses yetmez ve daha iyi şeyler yapmak için bir köşeye kaldırırdım. Siz farklı olarak bu hobinizin peşini bırakmamış ve geliştirerek devam etmişiniz. Kendi tasarımınız ve hatta güzel bir de markanız var. Bunu markalaştırma fikri nasıl oluştu? Yani siz işi bırakmayıp hep daha ileri götürmüşünüz ve hâlen de gayet başarılı olarak devam ediyorsunuz.

 

Serdar Öner: Şöyle, ben müzik dinlemeye devam ettim ama elektronik işleri biraz gerilerde kalmıştı iş hayatı sebebiyle. Açıkçası son 35 yıldan öncesinde daha çok dinleyici olarak geçti. Güzel bir HiFi sistemim vardı. Beğendiğim CD’leri alıyor ve dinliyordum. İlerleyen yıllarda dijital platformlar çıkınca müziği onlardan dinlemeye başlamıştım. Ancak özellikle de bu pandemi dönemi ve biraz onun öncesinde elektronik merakım biraz depreşti. Pandemi de bir çoğumuz eski hobilerimizi yeniden keşfettik ya, öyle bir şey. Acaba yeni imkanlarla daha önce manuel yaptığımız hesaplamaları şimdi teknolojiyi kullanarak nasıl yaparız? Çünkü artık bilgisayarda simülasyon yapmanız mümkün hoparlörlerle ilgili özellikle. Böyle bir fikir geldi aklıma. Çeşitli yazılımlar buldum ve dedim ki, bakayım şimdi bunlarla ne yapabiliyorum? Böylece tekrar başladım ve başladıktan sonra da yavaş yavaş basit bir modelden daha gelişmiş bir modele kadar adım adım ilerledi. Bir taraftan da YouTube kanalı açtım. Yani kendi tecrübelerimi paylaşabilirim ve gelen yorumlardan faydalanabilirim diye düşündüm. Bir de marka olsun dedim ve üzerinde çalışmaya başladım. Bir dönem o markaya daha fazla ağırlık veriyordum ama şimdi açıkçası benim için mühim olan burada iyi ve doğru bir şeyler yapmak, kendime has bir şeyler üretmek.

 

 

"You Tube kanalımda HiFi ve akustik konusundaki bilgilerimi paylaşıyorum"

 

 

Tamer Tekelioğlu: Epeyce takipçiniz var ve çok da aktif kullanıyorsunuz YouTube kanalınızı gördüğüm kadarıyla. Gerçekten çok faydalı bilgiler var.

 

Serdar Öner: Evet. Orada hem hoparlörlerle ilgili hem de HiFi ve özellikle akustik konusunda bilgilerimi paylaşmaya çalışıyorum. O da işin zevkli bir tarafı açıkçası.

 

Tamer Tekelioğlu: Peki şimdi ikinci şarkımızı paylaşalım.

 

Serdar Öner: Tabii. Şimdiki şarkı Amerikalı sanatçı Boz Scaggs'tan seçtiğim bir parça, adı Thanks To You, Sanatçının 2006 yılı yapımı Dig albümünden. Bu parçayı da seçme sebebim, parçada çok derin bas seslerin olması. Boz Scaggs bir bas gitar sanatçısı. Bu frekansları birçok hoparlör üretmekte zorlanabilir. Dolayısıyla bu parçadaki bas gitarın o derin bas frekanslarını iyi icra edebiliyorsa o hoparlör gerçekten referans anlamında size fikir verir. Buna benzer pek çok şarkı var ama bence bu bas gitarı en yoğun duyduğumuz bir şarkı.

 

 

Model MA ve standı

 

 

Belirli bir bütçe ve imkanlarla iyi bir ses kalitesine ulaşmaya çalışıyorum

 

 

Tamer Tekelioğlu: Farklı tasarımlarda modelleriniz mevcut. Bunun sebebi daha iyi bir sese nasıl bir tasarım ile ulaşırım mı, yoksa “ben yapsaydım şöyle yapardım” düşüncesi mi?

 

Serdar Öner: Evet aslında ikisi birlikte aslında. Şuna hep dikkat ettim; geçmiş yıllarda yaptıklarımda belirli bir bütçe ve imkanlarla iyi bir ses kalitesine ulaşmaya çalışıyordum. Çünkü parayla satın alabileceğiniz ürünlerin belirli bir kalitenin üzerinde olanlar çok yüksek maliyetlere çıkabiliyor fakat ben bunu o zaman kendi bütçem düşük olduğu için kendim üretirsem daha uygun maliyetli ve hem de çok yüksek kalitede üretebileceğimi düşünerek başlamıştım. Fakat şimdi, en son dönemde yaptıklarımın bir felsefesi olmasını istiyorum. Yani her hoparlör kabininin bir hedefi olması lazım. Mesela bir tanesinde, örneğin Model MA olarak adlandırdığım tasarımda daha saf bir ses elde etmek, hiçbir devrenin içine girmediği bir fullrange yani tam bantlı bir hoparlörü kullanarak bu sesi elde etmek gibi. Tam bant bir hoparlör kullandığımızda, mesela hiç crossover ayırıcı devresi yok, dolayısıyla amplifikatör ile hoparlör arasında hiçbir devre olmuyor. Öyle olduğunda da crossover devrelerinden kaynaklanan bozulma veya distorsiyonlar devreye girmemiş oluyor. Bu bozulmaları elimine etmiş oluyorsunuz. Mesela Model R olarak adlandırdığım bir referans tasarımım var. Daha büyük bir kabin bu. Orada da hedef şu; 3 yollu, 4 hoparlörlü büyük bir kabin. Bir tanesi yaklaşık 35 kilo. Orada hedef mümkün olduğunca düz ve insan kulağının doğrusal olarak algılayacağı bir sesi elde etmek. Mümkün olduğunca kaydedilen sesi doğru çıkartan ve yüksek ses hacimlerine ulaşabilen bir hoparlör. Model MA’da veya küçük olanlarda çok yüksek ses hacimlerine ulaşamıyorsunuz ama saf bir ses ürettiğini biliyorsunuz, Model R’de ise doğrusal ve canlı bir orkestra ile daha yüksek ses hacimlerine ulaşıyorsunuz. Sanki önümüzde çalıyor. Dolayısıyla bir felsefe olması önemli. Benim yapabileceğim elektronik devre prensiplerini teoriğine en uygun mühendislik hesabı ile tasarlayıp üretmek. Hayaller üzerine değil de ölçümler, hesaplar üzerine olan doğru işler ortaya çıkarmaya çalışıyorum.

 

Tamer Tekelioğlu: Burada hedeflediğiniz sese ulaşıyorsunuz sanıyorum.

 

Serdar Öner: Evet, tabii bu çok hassas ve birbirinin içine geçmiş bir proses. Hem bir taraftan konsept tasarım kafanızda oluşuyor ve bir hedef belirliyorsunuz, hem de onu gerçeğe dönüştürürken birçok hesap yapıyorsunuz. Kabinin boyutunun, hoparlörlerin yerinin doğru ve kabinin tasarımının estetik olarak güzel olması gerekiyor. Bunları bir araya getirdiğinizde acaba o ses çıkacak mı? Bunu sağlamak için simülasyon programlarını kullandığınızda size kabaca bize bir fikir veriyor. Fakat ürettiğinizde ondan sapmalar olabiliyor. O zaman da ölçme ve mühendislik devreye giriyor. Özel bir mikrofonla ölçüp akustik hesaplamaları yaparak doğru sesi ulaştık mı yoksa hatalar var mı diye bakıyoruz. Eğer hatalar varsa düzeltmesini yapıyoruz. Bu şekilde istediğiniz sese ulaşabiliyoruz ama ulaştığımızda da bu bizi mutlu edecek mi? O da ayrı bir iş tabii.

 

 

Altı-yedi model hoparlör tasarladım

 

 

Tamer Tekelioğlu: Biraz önce modellerden ve özelliklerinden kısaca bahsettiniz. Bu modelleri biraz daha detaylı tanıtabilir misiniz? Toplam kaç model tasarladınız? Ses karakteristikleri, boyutları ve özellikleri nedir?

 

Serdar Öner: Son dönemde toplam 6-7 model tasarladım ve ürettim, tam sayı vermiyorum çünkü bazıları deneysel veya sürekliliği olmayabilecek modeller, bazılarıysa daha oturmuş ve üzerinde detaylı testler ve iyileştirmeler yapılmış modeller. Örneğin Model MA ve Model R, özellikle üzerlerinde çalıştığım ve zaman ayırdığım modeller arasında. Model V12 ve Tam Beton modelleri daha deneysel modeller. Sırayla kısaca bahsetmem gerekirse Model 1 modern bilgisayarlı tasarım teknikleriyle tasarladığım ilk kabin. İki yollu ve bas-refleks yapıda. Aynı crossover devresini kullanarak ürettiğim Model 1 Mini ise, Model 1’in raf tipi olarak uyarlanmış bir versiyonu. Model R, üç yollu bas-refleks ve çok gelişmiş kabin tasarımına sahip nispeten büyük, her biri 35 Kg gelen bir kule tipi hoparlör. Model R’nin en önemli özelliği “referans” tipi olarak tanımlayacağımız, kulaktaki hissi ve ölçümleri doğrusala oldukça yakın bir frekans cevabına sahip olması. Model R’nin gelişmiş crossover devresiyle, matris ve iki bölümlü kabin yapısı hem rezonansları hem de kabin içi duran dalgaları minimize ederek, bozulmaların mümkün olduğunca az olmasını sağlıyor. Model R, bu sebeple geniş, detaylı ve gerçekçi bir sahneye sahip. Zaten buradaki amacım da mümkün olduğunca doğal seslere ulaşabilmekti. Model V12, efsanevi JBL L100 modelinin benim tarafımdan yorumlanmış modern bir uyarlaması. 3 yollu, bas-refleks ve 30cm çapındaki güçlü bas ünitesiyle Rock and Roll ruhunu sonuna kadar yansıtabilecek bir model. Burada amaç daha çok 70’lerin ve 80’lerin sesini aramak diyebiliriz.  Model MA, saf sesin peşinde olanlara hitap eden, tek fullrange sürücüsü ile, 38Hz ile 23KHz arasındaki sesleri üretebilen, crossover’a ihtiyaç duymadığı için çok düşük elektriksel bozulmaya sahip, saf ses üretebilen bir bas-refleks tasarım. Model MA küresel/silindirik ön paneli ve kompakt/destekli kabin yapısı ile düşük rezonans ve bozulmalara sahip. Model MA’nın bir uyarlaması olan Model MA Beton ise, betondan dökülmüş, küresel ön panele sahip. Model MA Beton, Model MA’nın düşük rezonansını, daha da düşük seviyelere çekmeyi hedefleyen ama aynı zamanda da mimari ve estetik açıdan farklı bir duruşu olan bir model. Son dönemde prototipini üretip testlerini yaptığım 6’ncı Dereceden Bant-Geçirgen Sub-Woofer’ı da Model MA veya benzeri raf tipi kabinlerle paralel olarak çalışabilecek ve 150Hz altındaki frekans bölgelerini desteklemek için kullanılabilecek bir tasarım. Bir de deneysel olarak ürettiğim, tamamen betondan kabine sahip bir raf tipi modelim var, burada da amaç betonun düşük rezonans özelliklerinin sese etkilerinin araştırılması.

 

 

Hoparlörlerin yüksek seviyede seslere vereceği tepkileri görmek önemli

 

 

Tamer Tekelioğlu: Peki, şimdi tekrar müziğe dönelim ve sizden sıradaki şarkıyı alalım.

 

Serdar Öner: Şimdi ünlü bas gitarcı Marcus Miller’dan Jean Pierre isimli parçayı dinleyeceğiz. Şarkıyı 2007 tarihli Free albümünden seçtim. Seçme sebebi ise burada Marcus Miller bas gitarın tellerine öyle bir vuruyor ki, o vurduğu an çok ciddi bir genlik oluşuyor hoparlörde. Yani hoparlör ileri geri gidişinde oldukça büyük bir mesafe kat ediyor. Bu tabii gitarın tellerine şiddetli vurmadan kaynaklanıyor ve bu da hoparlörün yüksek seviyede zorlanacağı durumlarda nasıl bir tepki vereceğini görmek açısından önemli. O yüzden bunu görmek istediğim zaman bu parçayı çalıyorum.

 

 

Tamer Tekelioğlu: HiFi sektöründe ülkelere ait bazı genel kabul görmüş trendler var. Örneğin Japonlar sesin en ince detayını duymak istiyor, İngilizler doğal ve doğrusal ses tercih ediyor, geleneksel ve minimalist tasarımlara yöneliyor, Almanlar malum mühendisliklerinin öne çıkmasıyla cihazlarda kullanılan bileşenlerin en yüksek kalitede olmasına, dolayısıyla cihazın güçlü bir performansa sahip olmasına dikkat ediyor, Fransızlar narin ve yüksek frekans cevabı olan cihazları seviyor, İtalyanlar tasarıma önem veriyor ve doğallığı vurgulamak için tasarımlarda çoğunlukla en iyi kalitede ahşap dokunuşlar tercih ediyor. Sizde ağır basan eğilim nedir? Nasıl bir sesin peşindesiniz?

 

Serdar Öner: Güzel ifade ettiniz değişik kitlelerin sesten beklentilerini. Ben sanırım Almanlarla İngilizler arasındayım diye düşünüyorum. Yani şöyle, mühendisliğe önem veriyorum. Tasarımlarımda da şu açıdan iddialıyım, ben iyi mühendislik yapmaya çalışıyorum. Evet sesin kulağa iyi gelmesi her şeyden önemli tabii ki o ama ondan önce mühendisliğinin doğru olması gerekiyor. Doğru bir mühendislikle yola çıkmanız sonra karşılaşacağınız zorlukları çözme ihtimalini ve o doğru sese ulaşmanızı daha mümkün kılıyor. Ben de doğrusal bir ses üretmeye çalışıyorum. Benim de tercihim bu ve bu açıdan biraz İngilizlere yakınım. Ama tabii Fletcher Munson eğrisi diye bir şey var, insan kulağının duyma frekans cevabı diyebiliriz. Orta seslere daha hassas, kulağımız. Alt ve üst seslere, yani bas ve tiz seslere karşı dana az hassas. Dolayısıyla bir müzik dinlerken müziğin ses seviyesine göre de değişiyor. Düşük frekanslarda, düşük ses seviyelerinde daha fazla değişiyor. Dolayısıyla doğrusal bir kabin yaptığınızda doğrusal ses kulağa biraz sert gelebiliyor. Örneğin İngilizlerin burada orta frekansları biraz azaltıp, diğer iki tarafı da hafifçe yükselttikleri bir durum var. Ben de son dönemde bunu yapıyorum. Dikkat etmeye çalışıyorum çünkü kulakta o beklenti var ama bunu çok abartmadan mümkün olduğunca hesabıyla kitabıyla yapmaya çalışıyorum. Ama dediğim gibi doğrusal ve doğru bir ses, doğru sahne olması önemli benim için.

 

Model BA Beton

 

 

Hoparlör kabinlerinde beton kalıp kullanmak

 

 

Tamer Tekelioğlu: Dikkatimi çeken bir model de beton kabin tasarımınız. Daha önce kabin malzemesi olarak beton veya benzeri bir malzeme kullanıldığını bahçe gibi dış mekanlarda kullanılan modellerde görmüştüm ancak bunlarda kullanılan malzeme daha çok dekoratif ve dış etkilerden koruma amaçlı. Yani betonun sese olan etkisi düşünülerek üretilmemiş. Beton kullanmanızdaki amacınız neydi? Betonun sese olan etkisinden kısaca bahseder misiniz?

 

Serdar Öner: Evet aslında biraz öyle çoğunlukla ama başka bir sebebi daha var, onu anlatayım. Önce ben neden beton yapmayayım diye düşündüm. Bunu düşünme sebebim ise betonun titreşiminin çok düşük seviyede olması. İyi bir hoparlör kabininde kabinin mümkün olduğunca az titreşmesini isteriz. Hoparlörler üzerinde bağlı olan üniteler titremeli elbette ama o titreşim kabine geçmemeli. Mümkün olduğunca kabine yansımamalı. Bu sebeple ağır ve titreşimi düşük olan malzemeler HiFi açısından doğru malzemeler oluyor. Bunu çok kalın, ağır ağaç tipleri kullanarak veya o ağaçların üzerini kaliteli bir malzeme ile kaplayarak da yapabilirsiniz. Farklı olarak taş, mermer gibi malzemeler ya da betonla da yapabilirsiniz. Betonun bir avantajı betona şekil vermek hem kolay hem zor ama iyi bir kalıp yaparsanız o kalıpla betona istediğiniz şekli verebilirsiniz. Mesela ahşapla yaptığınızda biraz daha geleneksel yöntemlerle üretmeniz gerekiyor. Marangozluk yöntemleriyle veya CNC yöntemleriyle de olabilir. Ama betonda doğru bir kalıp yaparsanız, yuvarlak hatlar veya akustik olarak doğru sonuç verecek bazı şekilleri yapmak betonda daha kolay ve doğru olabiliyor. Titreşimin az olması, rezonansın az olması sesin niteliğini etkileyen önemli bir faktör olarak karşımıza çıkar. Bu anlamda beton sesi pozitif yönde etkileyen ve iyileştiren bir malzeme.

 

Tam beton kabin döküm kalıbı

 

Tamer Tekelioğlu: Şimdi bir kez daha müzik diyelim. Bakalım bu kez hangi sesleri test edeceğiz?

 

Serdar Öner: Evet, şimdi Avustralyalı bir davulcu Abe Rounds seslendirecek What You Waiting For. Sanatçının The Confidence to Make Mistakes isimli 2021 tarihli albümden seçtiğim bir şarkı. Bu parçayı kullanma sebebim çok dinamik davul atakları olması. Dinleyince çok melodik değil ve belki insanın kulağını zorlayan bir şarkı ama hoparlörün üretmesinin zor olduğu sesler bunlar. Çünkü davulun bir vuruşunu hoparlör iyi çıkarabilir ama buradaki gibi arka arkaya davul vuruşlarının hepsini bir anda iyi çıkartabilmek bir kabin için zor bir iştir bunu net ve güzel yapıyorsa da iyi bir kabin derim.

 

 

 

Doğru sesleri bulmak

 

 

Tamer Tekelioğlu: Hoparlörlerden doğru sesi almak ve iyi bir sahneye ulaşabilmek için oda akustiği ve hoparlörlerin doğru yerleştirilmesi çok önemli. Odanın alanı, hacmi ve eşyalar sesin fazla yansımasına veya yutulmasına direk etki ediyor. Bu konuda ne diyorsunuz? Hoparlörlerden doğru performansı almak için nasıl bir yol izlemeli?

 

Serdar Öner: Evet, çok doğru söylediniz. Aslında hoparlör kadar önemli olan bir faktör de hoparlörün hangi ortamda çalıştığıdır. Oda akustiği hoparlörü yani elde edeceğimiz sesi doğrudan etkileyen belki en önemli faktörlerden birisi. İyi bir hoparlör, uygun olmayan bir akustik ortamda kötü ses verebilir ama daha orta halli bir hoparlör ile doğru bir akustik ortamda çok daha tatmin edici, güzel bir ses alınabilir. Dolayısıyla bunu elde etmenin değişik yöntemleri var. Burada dikkat edilecek birçok konu var. En basitinden kullandığınız hoparlör kabininin oda hacmine uygun bir yapıda mı olduğuna dikkat etmek gerekir. Çok güçlü, çok yüksek sesler çıkarmak için üretilmiş kabinler küçük bir odada kulağı çok zorlayıcı bir ses verebilir. Kulağımızı rahatsız eden baslar uğultu haline gelip diğer sesleri bastırabilir, dolayısıyla detayı ve sahneyi yok edebilir. Tizler ise kulağımızı yırtacak seviyede rahatsız edici olabilir. Ya da tam tersi, daha büyük bir alanda da küçük bir kabini kullandığımızda bu sefer sesler zayıf kalıp odayı doldurmaz ve bizi tatmin etmez. O yüzden akustik için öncelikle hoparlörün ortam için büyüklüğü doğru mu ona bakmak gerekir. Daha sonra ise yerleşim önemli hale geliyor. Burada çok şey var ama en önemlisi bir kabinin, duvarlara ve köşelere çok yakın olup olmayacağı. Tabii kabinin özelliğine göre köşelere doğru da yaklaştırabiliriz. Çünkü kenar ve köşelerin bas sesleri güçlendiren bir özelliği oluyor ama kabini biraz ortaya doğru aldığımızda ses netliğinin ve sahnenin daha güzelleştiğini, canlandığını görüyoruz. Dolayısıyla uygun olan, kabinlerin biraz duvarların önünde, en azından yarım metre veya alana göre 1 metre, kenar ve köşelerden de yine 1 metreden daha fazla uzak olup, sizin de buna göre bir oturma pozisyonunda, biraz ortaya yakın bir pozisyonu kurgulamanın lazım. Hazır akustik ürünler kullanarak veya mobilyalarla da bunu sağlamaya çalışabilirsiniz. Çünkü tamamen düz yüzeylerden yansıyan sesler müthiş yankı yapıyor ve sesler birbirine karışıyor. Tabii bunu yapmak çok kolay değil ve her yerde yapamayabilirsiniz. Ancak yapılmadığında ayrıca şöyle de bir durum oluyor, duran dalgalar oluşabiliyor. Sizin hoparlörü koyduğunuz yere göre bu da tabii çok karmaşık bir hesap ama bunu deneyerek bulmanız gerekiyor. Bu başlı başına uzun bir konu esasında ve sesi çok etkilediğini söyleyebilirim.

 

Model V12

 

Tamer Tekelioğlu: Merak ettiğim bir konu da şu ki, tüm bunları evinizde mi üretiyorsunuz ve ses testlerini yaparken evde veya komşularda bir rahatsızlık oluyor mu?

 

Serdar Öner: Evimiz 2 katlı ve üst katında küçük bir atölyem var ama hakikaten küçük bir atölye. Orada montaj yapıyorum, gerekli parçaları dışarıda kestiriyorum. Genelde çalışma sistemim bu şekilde. Yani lazer kesim veya CNC kesimi yaptırıyorum. Bilgisayarda tasarladıktan sonra parçaları tam olarak bir araya getirip, lego gibi, sorunsuz monte ediyorum. O yüzden atölyem bana yetiyor. Çok büyük ürünler üretmediğim sürece, yavaş yavaş da yaptığım ve şu anda bir seri imalat olmadığı için şimdilik bana yetiyor ama tabii kolay değil. Bazen çok karışık bir ortam oluyor. Crossover devrelerini burada kendim yapıyorum ve birleştiriyorum. Ortalık inanılmaz karışıyor. Nerede ne olduğunu bulmak zor olabiliyor ama yine de çok ses çıkarmamaya çalışıyorum. Bizimki çift dubleks ve altımızda komşumuz var. Dolayısıyla ses testlerini de yaparken saate dikkat etmeye çalışıyorum. Bazen belki rahatsız ettiğimiz oluyordur ama bunları gündüz saatlerinde yapmaya çalışıyorum.

 

 

Test için hangi kayıtları tercih ediyor?

 

 

Tamer Tekelioğlu: Vokal için hangi şarkı veya sanatçıları tercih ediyorsunuz?

 

Serdar Öner: Vokal testleri için sevdiğim bir İtalyan sanatçı var. İsmi Petra Magoni. Çok başarılı bir vokal sanatçısı. 2007 tarihli Musica Nuda albümünden tercih ettiğim ve bir caz klasiği olan Fever’ı, Ferrucio Spinetti’nin kontrbası eşliğinde yorumlayacak. Bu canlı bir kayıt, enfes bir vokal performansı var farklı ses seviyelerinde ve frekanslarda, diğer taraftan kontrbas çok uyumlu bir şekilde eşlik ediyor. Nefis bir icrası var. O yüzden canlı performansı güzel sergileyip sergilemeyeceğini görmek açısından kabinlerde bunu kullanıyorum.

 

 

Tamer Tekelioğlu: Bu müzikleri arayıp bulmak zor oluyor mu sizin için? Daha doğru bir ifade ile müzik platformlarında belki hemen hepsi mevcuttur ama sanatçıyı ve şarkıyı bilmek yani nokta atışı yapmak asıl maharet. Bunu nasıl yapıyorsunuz?

 

Serdar Öner: Aslında çok zor değil, dijital platformlar bu konuda çok müthiş bir imkân sunuyor, Sevdiğim müzikleri dinlerken zaten ister istemez yeni müzikler keşfediyorum. Daha önce tanımadığım sanatçılarla tanışıp, onların diskografisini incelemem mümkün oluyor. Örneğin Nordik ülkelerdeki muhteşem cazcıların çoğuyla böyle tanıştım. Zaman içinde rastladığınız bazı müzikler de sizde bir ışık yakabiliyor, kendinize diyorsunuz ki “ben bu müziği kabin testlerinde veya dinlemelerde şu şekilde kullanabilirim”. Bu şekilde kendinize özgü bir müzik kitaplığınız oluşuyor. Bizim gençliğimizde hayal bile edemeyeceğimiz bir imkân bu. Şimdiki gençler çok şanslı.

 

 

Hoparlör satın almak isteyenlere tavsiyeler

 

 

Tamer Tekelioğlu: Son olarak hoparlör almak isteyen dinleyicilerimize ne tavsiye edersiniz?

 

Serdar Öner: Hoparlör almak isteyenler öncelikle ne beklediklerini belirlemeleri lazım. Dinleyecekleri ortamlarına uygun bir hoparlör almaya çalışmalılar. Biraz önce anlattığım gibi hoparlör ortamına uygun olmalı. Mevcut ekipmanı yani amplifikatörü vb. varsa, pasif hoparlörlerden bahsediyorum, o cihaz ile doğru çalışacak bir hoparlör olması lazım. Özellikle lambalı amplifikatörlerde düşük empedanslı hoparlörler verimli çalışmıyorlar. Dolayısıyla daha yüksek empedans ve ona uygun, yüksek verimli, hassasiyetinin yüksek olduğu bir hoparlör seçmesi gerekebilir. Lambalı bir amplide kullanırken düşük güçlerde. Veya güçlü bir transistörlü amplide kullanılıyorsa, daha düşük empedanslara inip hassasiyeti daha düşük de olsa kullanılabilecek kabinler olabilir. Dolayısıyla teknik olarak bu açılara dikkat etmesi lazım ama önemli olan tabii bir taraftan da bütçemiz ve fiyat. Bütçenize göre alabileceğiniz en iyi hoparlörü almanızı öneririm. Çünkü herkesin bütçesi farklı ama o seviyede alabileceğiniz iyi bir hoparlör sistem veriminizi, sistem kalitenizi çok etkileyecektir. Çünkü sesin son çıktığı yer hoparlör olduğu için aslında ses niteliğine en fazla etki eden faktörlerden biri hoparlör. Dolayısıyla alabileceğiniz en iyi hoparlörü almanız toplam performans açısından faydalı olacaktır. Genel olarak böyle. Tabii markaya çok takılmamak lazım. Her markanın farklı ürünleri var. Daha çok model bazında ihtiyacımıza en uygun hangisidir diye değerlendirmek lazım. Çünkü her markanın ucuz serisi, orta serisi ve üst serisi var. Üst taraflara gittikçe fiyat performans oranı düşüyor. Sizin o tatlı noktayı bulmanız lazım, İngilizcedeki Sweetiss Spot deyimi gibi. Önerilerim kısaca bu şekilde olacaktır.

 

Tamer Tekelioğlu: Serdar Bey vakit ayırıp değerli görüşlerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Umarım burada paylaştığımız müzikler, HiFi ve ses tutkunu okuyucularımız için faydalı ve yol gösterici olmuştur.  Bu arada unutmadan ilave edelim aşağıda yer alan link sohbetimizde yer verdiğimiz müziklerin bir arada bulunduğu Spotify çalma listesi. Serdar Bey bizim için bu çalma listesini oluşturdu. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum. Bu grup, sanatçı ve şarkılardan yola çıkarak siz de yeni keşifler yapabilirsiniz. Keyifle dinlemeniz dileğiyle.

 

Serdar Öner: Çok teşekkür ederim. Ben de benim için de çok zevkli bir sohbet oldu.

 

 

Müzikle kalın.

 

Tamer Tekelioğlu

 

Cazkolik.com / 20 Şubat 2023, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Tamer Tekelioğlu

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.