Sadelik ve zarafetin bir araya geldiği bir müzik ortamına adım attığınızda, “Sade” ismiyle karşılaşmamak neredeyse imkânsızdır. Bu isim, müziğin notaları arasında dans ederken, kalbinizin en derin köşelerine dokunan büyülü bir melodiye dönüşür. Bu büyülü serüvenin anahtarı, Sade Adu'nun kendi hikayesinde gizlidir.
Vokalist Sade Adu önderliğindeki grup, bas gitarist Paul S. Denman, klavyeci Andrew Hale ve saksofoncu ve gitarist Stuart Matthewman'den oluşuyor. Sade, 40 yılı aşkın bir süre boyunca müziğin ve dinleyicilerin kalbinde özel bir yer edinmeyi başardı. Bu eşsiz İngiliz müzik grubu, müziğin sınırlarını zorlayarak insanları caz, soul ve R'n'B tınılarıyla cezbetmeye devam ediyor.
Zenginlikle taçlandırılmış bir kadın: Folasade
Nijerya'nın Ibadan kasabasında 1959 yılında dünyaya gelen Helen Folasade Adu'nun “Folasade”si, “zenginlikle taçlandırılmış” anlamına geliyor. Londra'da tanışan Sade'nin ebeveynleri, Nijeryalı ekonomi profesörü Adebisi Adu ile İngiliz hemşire Anne Hayes, evlenerek Nijerya'ya yerleşmişlerdi. Ancak Sade, sadece dört yaşındayken anne babası ayrılma kararı aldı. Annesi ve ağabeyiyle birlikte İngiltere'ye döndü ve Colchester, Essex yakınlarında büyükanne ve büyükbabasının yanında yaşamaya başladı. On bir yaşında, annesiyle birlikte yaşamak üzere Clacton’un banliyösü Holland-on-Sea'ye taşındı.
Evde ve çevresinde müzikal anlamda bir rol model veya özel müzik zevki olan biri olmadığı için bu boşluğu R'n'B ve soul müziği yayını yapan radyo kanallarıyla doldurmuş olan Sade, Curtis Mayfield, Donny Hathaway, Bill Withers, Gil Scott-Heron, Ray Charles ve Nina Simone gibi büyük soul, funk ve blues sanatçılarının müziğini dinleyerek büyüdü.
Adu, 18 yaşında Saint Martin's Sanat Okulu'nda moda tasarımı eğitimi almak üzere yuvadan uçup Londra'ya taşındı. Mütevazı bir yaşam sürdüren ve moda tasarımcısı olarak çalışan Sade Adu, ara sıra mankenlik yaparken gece kulüplerinde daha fazla boy göstermeye başladı. Dar siyah kıyafeti, büyük halka küpeleri, at kuyruğu saç stili ve parlak kırmızı rujuyla (*), dönemin “New Romantic” (Yeni Romantik) (**) adını verdikleri moda akımına aykırı bir tarz sergileyerek dikkat çekti. Şarkıcılık deneyimi olmamasına rağmen, bu ‘cool’ tarzı onu Londralı latin-funk grubu Pride'ın geri vokalist seçmelerine katılmasını sağladı. İlk etapta reddedilse de uygun şarkıcı bulunamayınca “kötünün iyisi” denilerek Adu'ya yeşil ışık yakıldı.
Sade Adu, Pride kadrosunda bulunan ve Sade grubunun 1982 yılında iskeletini oluşturacak olan Paul S. Denman, Andrew Hale ve Stuart Matthewman ile işte burada tanıştı.
(*) Öyle anlaşılıyor ki Sade'nin tarzı uzunca bir süre hiç değişmemiş :))
(**) “New Romantic” yani "Yeni Romantik" hareketi, 1980'lerin ilk yıllarında parlayan bir gençlik kültürünü ifade eder. Bu alt kültürün temel öğesi, o dönemin hâkim olduğu stile dayalı, synthesizer temelli müziğin eşlik ettiği çarpıcı giyim tarzlarıydı. Akımın müzik temsilcilerine ise “New Romantics” denilmiş. Bazıları şöyledir: Duran Duran, Spandau Ballet, Visage, Culture Club, Ultravox, Adam and The Ants, A Flock of Seagulls, Thompson Twins, Japan ve Soft Cell.
Sade'nin önlenemeyen yükselişi
Kendi şarkılarını Pride döneminde yazmaya başlayan Sade Adu bu misyonunu tamamlamasıyla birlikte kendi ismini verdiği grupla devam etmeye karar verdi.
Demo şarkılarını plak şirketlerine kabul ettirme çabaları oldukça zorlu bir süreçti. Grup, bir yandan şarkılarının "çok uzun ve fazlasıyla caz ağırlıklı" yönündeki eleştirilerle karşı karşıya kalırken diğer yandan dönemin müzik dünyasının New Romantic akımının synth temelli ses arayışlarına yönelik argümanlarıyla da başa çıkmak zorundaydı.
İlk iki Sade albümünün yapımcısı olan Robin Millar'ın büyük katkısıyla grup, dev plak şirketi Epic Records ile anlaşma sağladı ve “Your Love is King” sonunda İngiltere müzik listelerine girmeyi başardı.
“Your Love is King" ve “When Am I Going to Make a Living" teklilerinden sonra Temmuz 1984’te çıkardığı ilk albüm “Diamond Life” ile müzik sahnesine muazzam bir giriş yapan Sade, şeytanın bacağını kırmış gibi görünüyordu. Zaman içinde klasikleşen “Smooth Operator” gibi eşsiz ve unutulmaz bir şarkıyı da içeren albüm, Sade Adu'nun sıcak, akıcı ve dokunaklı sesiyle birleşerek dinleyicileri büyülemeyi başarmıştı. Ancak “Diamond Life”, eleştirmenlerin çok büyük bir kısmından övgüler alsa da bazıları, New Romantic akımına müzik ve giyim tarzı açısından uymadıkları gerekçesiyle Sade'ye tam destek vermemeyi tercih ediyordu.
Albümün tanıtımına büyük bir katkı, 13 Temmuz 1985 tarihindeki Live Aid (*) yardım konseri sayesinde geldi. Konserin Londra-Wembley ayağında sahne alan Sade, stadyumda 72.000, TV'den ise 150 ülkeden 2 milyarlık bir izleyici kitlesi tarafından takip edildi. Grubun sahne performansı kadar Sade Adu'nun gösterişsiz şıklığı da dünyaya tarif edilemez bir enerji ve güzellik yaymıştı.
(*) Bu mega konseri çocuk yaşlarımda televizyon başında izlediğimi ve VHS video kasete kaydettiğimi hatırlıyorum.
Atlantik'in öte yakasında “Sessiz Bir Fırtına” kopuyor!
Bir kısım İngiliz müzik basınının mevcut popüler müzik akımına uymadığı için Sade grubunu konumlandırmakta zorlandığını belirtmiştim. İşte tam da bu noktada plâk şirketi Epic Records devreye girdi ve Sade'yi ABD pazarına hazırlamaya başladı.
Amerika'daki radyo istasyonları Sade'ye bayılıyordu. İngilizlerin nasıl kategorize edeceklerini bilemedikleri bu grubu Amerikalılar hemen benimsediler. Bunun nedenlerinden biri aslında ilginçti. 80'lerin başında Amerikan radyolarında R'n'B müziği çatısı altında “Quiet Storm” (Sessiz Fırtına) adında bir müzik tarzı popülerlik kazanmaya başlamıştı. Motown duayeni Smokey Robinson'un isim babalığını yaptığı bu akımda romantik parçalar bu tarzın temelini oluşturuyordu. Ben de bu akımı yakından takip ediyor ve bolca kaset topluyordum. Eee, eski romantiklerden kim kaldı?
Grup; Luther Vandross, Babyface, Marvin Gaye, Teddy Pendergrass, Freddie Jackson ve benzer klas şarkıcılar ve Quiet Storm’cularla birlikte anıldı. Sade sevgisi çok kısa sürede tüm Amerika kıtasına yayıldı. “Diamond Life” albümüyle birlikte grup, Avrupa'dan sonra burada da R'n'B ve soul severlerin yeni favorisi haline geldi.
Sade, bu radyo istasyonları için vazgeçilmez hale geldi. Amerika'da günümüzde, Sade hâlâ her yeni albüm veya teklisiyle ilgi odağı olan sanatçıların başını çekiyor.
Sade'nin müzik serüveni: Albümler ve başarılar
“Diamond Life” albümünün ardından Sade, “The Sweetest Taboo” gibi unutulmaz şarkıları içeren ikinci albümü “Promise” (1985) ile yine büyük bir başarı elde etti. Ardından gelen “Stronger Than Pride” (1988), “Love Deluxe” (1992), “Lovers Rock” (2000) ve en son çıkardıkları stüdyo albümü “Soldier of Love” (2010), Sade'nin müzikal evrimini ve büyüsünü sürdürdü.
Her bir albümünü küresel turnelerle taçlandıran grup, birçok ödül ve adaylıklara layık görüldü. Grammy, Amerikan Müzik Ödülleri, Soul Train, ASCAP, Brits, Billboard gibi müzik ödül törenlerinde başarılar kazandı.
Sade Adu ise bir kadın sanatçı olarak müziğe hizmetleri nedeniyle 2002 yılında Britanya İmparatorluğu Nişanı'nın (OBE) bir subayı olarak atandı. 2017 yılında da aynı nişanın komutanı (CBE) olarak terfi ettirildi.
Üçü bir arada: Pop, caz ve soul
Sade'nin müziği, ne derseniz deyin, pop, caz ve soul'un benzersiz bir karışımı olarak tanımlanabilir. Ayrıca Afro-Küba etkisi de müziklerinde hissedilir. Sade Adu, yaptıkları müziği kolay anlaşılır olduğu için basitçe “pop” olarak tanımlasa da bu tarza birçok yerde “sofisti-pop” da deniliyor. Ancak müziğin kalıplara sığmayan, özgün bir ifade biçimi olduğunu ve bu tanımlamaların büyük bir önem taşımadığını biliyoruz.
Sade Adu, hem Batı müziği hem de Afrika ritimleriyle büyüyerek müziğine derinlik ve etnik çeşitlilik katmıştır. Grup, caz müziğine olan ilgisiyle popüler müziği farklı bir boyuta taşımıştır. İcra edilen müziği; caz elementlerin müzikal bütünlüğe yansıma biçimi ve duygunun soul müziği yoluyla ifade ediliş şekli olarak tarif etmek mümkündür.
Sade'nin yaratıcı enerjisi
Şarkıların konularını kişisel yaşamından seçen Adu'nun yazdığı sözler genellikle aşk, romantizm, insan ilişkileri, ayrılık, hayatın zorlukları ve duygusal deneyimler gibi temaların etrafında döner. Bu nedenle şarkı sözleri genellikle duygusal derinlik taşır ve dinleyicilere derin düşünce ve duygusal bağ kurma fırsatı sunar.
Grubun merkezindeki sanatçı, içsel duygularını müziğe yansıtarak ona yön verir. Sade Adu'nun müziği sadece bir meslek olarak görmekle kalmayıp, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak benimsediği ve bu yaklaşımın biraz mükemmeliyetçilikle ilişkilendirilebileceği söylenebilir.
Ancak ortalama 6,5 yılda bir albüm çıkarmak gerçekten kabul edilebilir bir sıklık olmasa gerek, değil mi?
Az albüm, büyük etki
Sade grubunun albüm yayınlama sıklığı, uzun yıllardır birçok platformda tartışılan bir konudur. Derlemeler, canlı albümler ve konser videolarını hariç tutarsak, grup 41 yıllık kariyeri boyunca sadece 6 stüdyo albümü çıkarmıştır. Evet, oldukça az!
Sade Adu, Şubat 2010'da “Soldier Of Love” albümünün çıkışından hemen sonra, bu "albüm sıklığı" meselesi hakkında grubun resmî web sitesinde şunları söylüyordu:
“Bir birey olarak büyüdüğünüz sürece, bir sanatçı olarak da büyüyebilirsiniz. Hepimiz ebeveyniz, yaşamlarımız ilerledi. Soldier Of Love’ı daha öncesinde yapamazdım ve biliyorum ki hayranlarımız için uzun bir bekleyiş oldu -ve bundan dolayı üzgünüm- ama ben albümle inanılmaz gurur duyuyorum.”
Dinleyiciler, 40 yılın sonunda hâlâ bu özel müzikal yolculuğun bir parçası olmanın tadını çıkarırken, Sade'nin “az ama öz” yaratıcı enerjisine hayranlıkla şahitlik ediyorlar.
Bitmesini istemeyeceğiniz bir müzikal serüven
Sonuç olarak, Sade grubu müziğin büyüleyici gücünü ve duygu dolu derinliğini ustalıkla kullanarak büyük bir başarı elde etti. Sade'nin sanatsal yolculuğu, caz ve soul türlerinin en zarif özelliklerini bir araya getirerek dinleyicileri etkileyip kalplerine dokunmaya devam ediyor. Sade, sadece bir müzik grubu değil, aynı zamanda müziğin derinliklerine inme deneyimi ve duyguların melodilere dönüştüğü bir rüya gibidir.
Bu eşsiz yolculuğun sonu gelmesin isteriz, değil mi?
Umarım devam eder, hiç bitmez!
Aykut Öger
Cazkolik.com / 07 Şubat 2024, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.
Haluk Çetin
Bazı notalar sizi alır götürür en güzel anlara. Aykut Öğer bu yazıyla bizi alıp götürdü yine o günlere. Sade'nin hikayesinde kendimizi bulduk yeniden. Teşekkürler Aykut Öğer, kaleminize sağlık.
Bu Yoruma Cevap Yazın »Haluk Çetin
Bazı notalar sizi alır götürür en güzel anlara. Aykut Öğer bu yazıyla bizi alıp götürdü yine o günlere. Sade'nin hikayesinde kendimizi bulduk yeniden. Teşekkürler Aykut Öğer, kaleminize sağlık.
Bu Yoruma Cevap Yazın »Aykut Öger
Nazik yorumlarınız için teşekkür ederim Haluk Bey :)
Bu Yoruma Cevap Yazın »