Nate Chinen yeni kitabında bu konuyu ele alıyor
Bizim işimiz cazın geleceğini anlamaya çalışmak. En azından benim merakım bu. Bu yönelişin sebeplerini öğrenmek ve anlamak için geçmişte sıkışıp kalmış müzikler yerine geleceğe yönelik işler yapanları [şahsen] takip etmeye çalışıyorum. Bu konuda Türkiye’de arzu ettiğimiz kadar çok iş yapılmadığına göre elbette ABD ve Avrupa başta olmak üzere nerde yapılıyorsa oraya bakıyorum. Bu konuya kafa yoran kimi isimler var, bunlardan biri yazar Nate Chinen. Yayınladığı son kitap “Playing Changes: Jazz for the New Century” adını taşıyor. Chinen ‘ticari bakımdan çekici olmasa da yeni bin yılda caz yaratıcı patlamalara gebe’ tespitinde bulunuyor. Benim düşünceme yakın bir tespit. Ben de sınırların giderek belirsizleşmesiyle geleneksel caz dinleyicisinin kafasının karıştığını, ezberlerinin bozulduğunu düşünüyorum. Caz olarak tutunduğumuz bir ağaç gövdesi var ama değişim sürüyor, biz, o gövdeye bakıp durarak bu müziği gelecek kuşaklara sevdiremeyiz, olsa olsa salonları dolduran yaşlılar oluruz. Allahtan bu müzik bizim kontrolümüzün dışında ve genç müzisyenler ne yapacağını arayıp duruyor, diyorum ki, hiç değilse onların arayışına destek olalım, dışlamayalım. Önyargılı olmayalım, bu caz-bu değil demek yerine varsayımlara kulak verelim yeni sesleri anlamaya çalışalım.
Ambrose Akinmusire`in klibindeki dansçı müthiş!
Yeni kuşak caz müzisyenleri iletişim ve ifade olanaklarını daha yoğun kullanıyor. Bu aslında gayet normal, eski kuşakların döneminde video klip kavramı yoktu, olsa da ilgi alanları içinde değildi, oysa, yeni müzisyenler MTV ile büyüyen insanlar ve videonun önemini biliyorlar. Bu noktada, yaptıkları müziğin video gerektiren bir müzik olduğunun altını çizmeli. Caz standartlarının onlara yetmediği hatta o standartları hiç de önemsemeyen bir kuşak olduğunu unutmamalı. Kendi müzikleri var, ilgilendikleri konular var, içinde yetiştikleri dünya var ve video bu dünyanın ayrılmaz parçası. Son günlerde iki yeni video dikkat çekti. İlki, trompetçi Ambrose Akinmusire’in yeni albümü “Origami Harvest”ı tanıtmak için çektiği yaklaşık 22 dakikalık filmi normal bir video klip sayılmaz, ikincisiyse Kamasi Washington’ın yeni video çalışması. Link vermeme gerek yok, Youtube’a adını yazmanız yeterli. Bence izleyin. O müzisyenlerin dünyasını anlamak için bu videolar önemli.
Dedektif Cabbar
Basketbol tarihinin en önemli süper starlarından, basketbolu bıraktıktan sonra kişisel özellikleriyle gündemden düşmeyen Kerim Abdülcabbar’ı ayrıca, büyük bir caz tutkunu olduğu için de severiz. Ama geçen, onun hiç bilmediğim bir yönünü daha keşfettim. Meğer iyi bir polisiye yazarıymış. Durum böyle olunca benim de PUL’da kendisine selam göndermem şart oldu. Romanını okumadım, kaleminin nasıl olduğu hakkında fikir belirtmem doğru değil ama eleştiriler iyi, onu söyleyebilirim. Kerim gibi bir basket ilahının emekliliğinde basketbol hakkında yazması gayet anlaşılır, anılarını yazması da öyle, hatta siyaset üzerine yazması da çünkü bu konuda aktif biri olduğunu biliyoruz. Zaten, daha önce basketbolla ilgili kitaplar yazmışlığı da var ama polisiye yazması kabul edin ki şaşırtıcı. Bu ay başında çıkan kitap “Mycroft and Sherlock” adını taşıyor. Aslında, çok önemli bir notu atladım, özür, Kerim romanında tek başına değil, birlikte yazdığı bir isim daha var; Anna Waterhouse. Editörleri ikilinin kalemi için detaylara, canlı karakterlere ve heyecan verici komplolara özen gösteren bir takım diyor.
Hiçbir şey bulunmadı...
Maalesef ülkemiz her alanda yetiştirdiği dünya çapında isimleri kendi topraklarımızda yeteri kadar onurlandırmadığı bir yana dünya çapında saygınlığa sahip olmasında da yeterince etkili olamayan bir ülke. Bu durumu 28. Akbank Caz Festivali “Kuzeye Gidenler” seminerinde Okay Temiz’in konuşmalarını dinlerken bir kez daha farkettim. Öyle şeyleri öyle sıradanmış gibi anlatıyor ki şaşmamak elde değil. Bugün dünyada World Music varsa Okay Temiz’in bu müziğe dünya çapında etkisi ve katkısı fazladır ama dünyada aynı oranda üne sahip mi, hiç emin değilim... Gelin bir örnek vereyim, hem de Okay ağabeyin kendi alanından bir örnek olsun. Transglobal müzikler, yani, tam da Temiz’in tarzında transglobalwmc.com isimli önemli bir portal var. World Music hakkında öne çıkan, dünyadaki tüm festivallerin linklerinin olduğu, transglobal güncel albüm listelerini düzenli yayınlayan, dünyanın farklı yerlerinde bu konuda çıkmış yayınları duyuran bir iletişim merkezi. Merak ettiğim için sitenin arama motorunda Okay Temiz adını aradım ve resimde gördüğünüz gibi ‘Nothing Found’… Google da bir arama yapın sayfalarca Türk web siteleri çıkıyor, yurtdışından bir linke denk gelmek ne mümkün. Türk linkleri de indir-dinle-tıkla sığlığından öte gitmiyor. Hakkında bir güzel makale ara ki bulasın. Sadece Temiz mi, o sadece bir örnek hem de en ünlümüz olduğu için verdiğim bir örnek.
Quincy Jones tam bir çakal
Quincy Jones geçen sene yaptığı açıklamaların etkisi kısa sürede müzik dünyasında büyük ses getirmiş, Michael Jackson’ın beste çaldığından tutun Marlon Brando ile ilgili yaptığı açıklamalar günlerce konuşulmuştu. Jones emeklilik günlerinde eski defterleri açarak ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Ünlü prodüktör bu kez Variety’e konuşmuş ve yine bombaları patlatmış. Bombaların ilki Ray Charles’ın eroin kullanmaya 15 yaşında başladığı oldu. Detroit’te Bebop jam session’ları yapılan bir yerden çıkıp eroin almaya gitmişler, birlikte gittikleri kim? Charlie Parker. Uyuşturucuyu satan kim? Malcolm X. Tabii o zaman hepsi çok genç. Parker o vakit her zaman ‘yüksek’ti diyor Jones. Ünlü prodüktör “hatalar büyümemize yardımcı olur” diye ekliyor ama biraz fazla naif bir bakış. Uyuşturucu o dönem cazın birçok iyi isminin mahvına sebep oldu. Başta Parker. Tabii Jones gibi birinde böyle çarpıcı anılar olması gayet normal. Normal olmayan onun bu anıları taksit taksit basına vermesi. Ya bir kitap yazacak PR yapıyor ki oluyor böyle şeyler ya da yılda bir gündemi sarsacak şeyler söyleyerek bu yaşta hala etkili olduğunu gösteriyor.
Yılın caz manifestosu diyebilir miyiz?
Cazda günümüzün en değerli isimlerinden multienstümentalist Tyshawn Sorey isminin çevresindeki saygı/övgü halkasını alabildiğine genişleteli on yıl oldu. Kitabın ortasından konuşmayacağını uzun zaman önce gösteren sanatçı bu yıla damgasını vuracak manifestolardan birine yeni albümü “Pillars” ile imza attı. İlki 1 saat onyedi dakika, ikincisi 1 saat onbeş dakika, üçüncüsü 1 saat on sekiz dakikadan oluşan 3 albümlü setini yayınladı. Albümün toplam uzunluğu 4 saate yakın. Çağdaş cazın son dönem işlerinde önemli imzası olan Sorey davul yanında teknolojideki virtüözlüğünü de kullanıyor. “Pillars” hakkında şöyle şöyle diye uzun uzun anlatılacak albümlerden değil, dijitallerde var, dinlemeniz şart. Benim ya da bir başkasının ne diyeceğinden bağımsız bu müziği sizin nasıl bulacağınız önemli. Bu albüm Art Ensemble of Chicago tarzına yakın diyeceğim ne kadar fikir verecek bilmiyorum ama dört saatlik tuhaf ve destansı bir yolculuk desek, olağan beklentilerle karşılayacağınız bir albüm değil desek, bir eleştirmenin dediği gibi negatif alanı başarıyla kullanıyor desek, tanımı/tarifi son derece zor orijinal bir ses paleti. Müziğe dair bir formül de ismi olabilir, “Pillars” deyince çok bir şey ifade etmiyor ama “Sütunlar” dersek sanki daha anlamlı duruyor.
İki yıl önce hayata veda eden basçı Charlie Haden ile benim Keith Jarrett’ın tahtına aday gördüğüm Brad Mehldau’nun (ki ikisi birbirinden farklı tarzlara sahip olmalarına rağmen özgül ağırlıkları nedeniyle öyle diyorum) sürpriz yeni albümleri çıktı/çıkıyor. Ön siparişe açıldı. İkilinin on yıl önce Mannheim Christuskirche kilisesinde yaptıkları bir kayıt bu. İlk kez 1993 yılında birlikte çalan ikili daha sonra Lee Konitz’li meşhur “Live at Birdland” albümünde üç yıl sonra buluşmuştu. Mehldau’ya mentorluk da yapan Haden’ın Mehldau’ya katkısı, etkisi çoktur. Almanya’daki Enjoy Jazz Festivali direktörünün davetiyle şehirde buluşan ikili ilk kez duo çalmıştı. Albüm köklü Impulse! Firmasından çıkacak. Mehldau albüm hakkında “böyle doğaçlama yapan biriyle çalmak heyecan verici. Her şeyden önce bu enstrümanı birinci hale getiren bir adamdan söz ediyoruz. Ornette Coleman’ın “This is Our Music” albümündeki adam bu. Haden artık hayatta değil ama karısı Ruth “Charlie artık gitti ancak müzik devam ediyor. Müzik şimdidir, şu andır” dedi.
Piyanist, besteci, ses tasarımcısı ve öğretim üyesi Çiğdem Borucu’nun bir albümüne denk geldim. Yeni bir kayıt, daha doğrusu müzik albümü olsun diye değil, Nezih Erdoğan Osmanlı dönemi çekilen eski sessiz filmler için müzik yapmasını rica ettiğinde ortaya çıkan müzikler. Tüm dünyadan tek tek derlenen filmler için tek tek yazdığı müzikler film amacından sonra bir de albüm haline gelmiş. Bir albüm kaydı olarak değil film müziği olarak düşünmek, hatta o filmleri izlemek şart ama bu şekilde de değişik olmuş. Tam 17 parça var ve parçaların isimlerine bakınca insan filmleri izlemese de gözünün önünden kimi görüntüler kayıyor, tahmin edebiliyor. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğrenim gördükten sonra yıllarca New York’da yaşayan Borucu 2001 yılında İstanbul’a geri dönüyor ve görsel sanatlar tiyatro, film müzikleri alanında çalışmaya başlıyor. Geçen sene bu sıralar Sabancı Müzesi’nde ilginç bir projeye imza atmıştı. “Gümüş Ay” isimli gecede Zuhal Olcay’ın seslendirdiği haiku tarzı şiir-metn-dans ve müzik karışımı bir çalışma. Sanırım, albümde bu çalışmadan da müzikler var.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 22 Ekim 2018, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.